Kurban olun! |
Kurbanı
açıklamak için tek başına akıl yetmez. Aşk gerek, aşk. Kurban akılla
değil aşkla açıklanır. Göğsünde yürek
yerine taş taşıyanlar nasıl anlasınlar kurbanı? Koca bir ömrü
yemekhane, yatakhane, abdesane, işhane arasında, hayatın bundan öte,
daha yüce bir anlamı olduğunu fark etmeden geçirenler nasıl anlasınlar
kurban eden İbrahim’i, kurban olan İsmail’i? Sevemeyenler, sevecek
yerlerini öz elleriyle kundaklayanlar, “Halilullah” (Allah sevgilisi)
olan İbrahim’in rüyasını, hülyasını, sevdasını nasıl hayra
yorsunlar? “Sahibi benim” dediklerinin eline zincirlerini verip altında
binek olanlar, “sahibi benim” dediklerinin gerçekten sahibi olan ve sırtına
binip onu aşkın yolculuğunda bir binek olarak kullananları nasıl
anlasınlar? Bakınız etrafınıza;
kurban olmayan birini görebilir misiniz? Kimi kara sevdasının, kimi ak
sevdasının kurbanıdır. Dünyaya, paraya, makama, mala, şöhrete, alkışa,
servete kurban olmak ve kurban etmek için kuyruğa girenlerin haline bakın. Bakmayın siz “Ben hiçbir şeye kurban olmam!” diye iddialı konuşanlara; aslında onlar benliklerine ve bencilliklerine kurban olmuş birer zavallıdan başka bir şey değildirler. Onların gerçekte hiçbir
şeyleri yoktur ki “adayabilsinler”. İçgüdüleri, ayartıcı özbenlikleri,
sevgi adını koydukları tutkuları, aşk adını verdikleri libidoları,
servetleri, makamları, şöhretleri, malları onların sahibidirler,
efendisidirler. Köle efendisini nasıl
azat eder? Ya adar ve adanırsınız
ya da harcar ve harcanırsınız. Üçüncü bir şıkkı
yok mu? Yok, bence yok. Baksanıza
etrafınıza: En yüce sermayesi olan hayatlarını kendilerinden aşağı
değerdeki şeyler uğruna hovardaca harcayanların haddi hesabı yok. Bu hakikati anlamayan için
kurban bir “hayvan”, kurban bayramı da “et festivali”dir. Hangi ateş imanı
yakabilir ki? Hz. İbrahim önce
canla sınandı, sonra cananla. Aşkı İbrahimce olanın, yüreği dağca olur. İbrahimi bir aşka talip olursanız, aşkınızın ateşi Nemrutların yaktığı ateşi söndürecektir, hiç kuşkunuz olmasın. Dört bin yıllık süreç? Yarın arife. Milyonlar
bir sesin çağrısına uyup Mekke’de Arafat tepesine koşacaklar. Dünyanın
dört bir yanından, beyaz, siyah, kızıl, sarı derili milyonlar. Asyalı,
Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı milyonlar. Bu ses İbrahim’in dört
bin yıl öteden gök kubbeye saldığı bir ses. Nemrud’un ütopyasına
benzemez bu; tam dört bin yıllık yaşanan canlı bir süreç. “Lebbeyk Allahumme
lebbeyk!” diye yüreklerini dua makamında İbrahim’in, İsmail’in,
hicretin gelini Hacer’in korosuna katan milyonlar, bu sürecin her şeye
rağmen süreceğini muştuluyorlar. Gök kubbede baki kalan
işte bu sadadır. Bu imanın sadasıdır. Siz de katın sesinizi
bu ilahi koroya. Unutmayın; adak değerini adandığı kapıdan alır.
O’nun kapısı en yüce kapıdır ve bir tek O’dur insana gerçek değerini
bahşeden. Yalnızca O’dur kendisine teslim olan insanı istismar
etmeyen. O halde halde haydi hep
bir ağızdan ses katın İbrahim’in gök kubbede yankılanan sesinin
yanına: “Lebbeyk Allahumme lebbeyk: Buyur Allah’ım emrine amadeyim!” ( 13 Mart 2000 ) |