Sesimi duyan var mı? |
Cumartesi günü,
Konya Selçuk Üniversitesi'nden 20 kadar kız öğrenciyle görüştük.
Hepsi de başörtüsü mağduru olan öğrenciler. Ankara'da siyasilere
dertlerini anlattıktan sonra, basın-yayın dünyasının önde gelen
isimleriyle görüşmek üzere İstanbul'a gelmişler. Sözcü olarak seçtikleri zarif bir hanımefendi, "Biz" dedi, "Başını açan ve açmayan, perukla okula devam eden ve okuldan atılmayı tercih eden tüm başörtüsü mağduru arkadaşlarımızla güç birliği ederek bir platform oluşturduk. Sesimizi, bizi duymak istemeyenlere duyurmak için, gözyaşımızı, görmek istemeyenlere göstermek için yola düştük. Cemaat ve grup taassubunu bir kenara bırakarak her çizgiden ve ekolden arkadaşlar birleştik; amacımız, bizi kabul edecek herkesle hiçbir ayrım yapmadan görüşüp, kendimizi tanıtmak ve sorunumuzu aktarmaktır." Başörtüsü mağduru üniversiteli kızların bu dayanışması hayli anlamlıydı. Bu birliktelikle onlar iki başarının altına imza atmışlardı. Birincisi, yasakçıların bölme parçalama taktiklerini boşa çıkarmışlar, tüm mağdurları aynı çatı altında toplamayı başarmışlardı. İkincisi, cemaat ve grup taassubunu bir yana bırakarak büyüklerine güzel örnek olmuşlardı. Yaşları 18-20'yi geçmeyen bu üniversite öğrencileri, bu ülkenin sorunlarını çözmede dahi bir araya gelip ortak hal çareleri üretemeyen büyüklerine ön ayak olmuşlardı. Tıpkı, inanç özgürlüğü ve hukuk aramada erkekleri kıskandıracak denli bir "yiğitlik" sergilerken ortaya koydukları örneklikte olduğu gibi. Bu narin ve nazenin bedenler, kendilerine açılan acımasız savaşın muhatabıydılar. Bazıları yıllardır okuma mücadelesi veriyordu. Kimileri ise çapraz ateş altında kalmışlardı. Bir yandan hukuk dışı zorbalığa karşı direniyorlar, bir yandan da ailelerinin kahredici baskısına göğüs geriyorlardı. Bu kızların belinin iki büklüm olması gerekirdi. Onları canlarından bezmiş, bitmiş bir halde görmek, hiç de sürpriz olmazdı. Fakat hayır, hepsinin de gözlerinde kaynağını inançlarında bulan bir ışıltı, bir pırıltı sezdim. Yasakçıların onlara reva gördüğü bu zulüm onları daha bir bileylemişti anlaşılan. "Bu azimle bu kızlar dağları omuzlar" dedim kendi kendime. ATV, Ayıp TV! "Benim ne istediğimi, nasıl
düşündüğümü, neyi tercih ettiğimi kimse bana sormadı"
diyerek kendisini anlamayan Ankara'ya sitemler gönderen mağdure, İkitelli
basınının içler acısı halini bizzat görmüş olmanın hüznüyle
konuşuyordu: Yapılacak çok şey var! Bugün yine başlayacak Marmara
Üniversitesi avlusundaki çileli bekleyiş. Havalar soğudu. Bizler sıcak
odalarımızda keyif çatarken, başörtülü kızlar ve hak arama mücadelesinde
onları yalnız bırakmayan erkek arkadaşları soğukta akşama dek
titreyecekler. ( 5 Şubat 2001 ) |