Vurulduktan sonra koşan atlar |
Ölüm insanı bekleyen en kesin akıbet, bu
doğru. Ölüm insanın en çok unuttuğu ve kaçtığı bir gerçek, bu
da doğru. Her günün akşamı insanoğluna ölümü
hatırlatır. Bir günün gündüzü nasıl geçerse gecesi de öyle geçer;
bir insanın dünyası nasıl geçerse ahireti de öyle geçer. Her 24
saat yaşamın ve ölümün bir provasıdır. Eşyaya ibret nazarıyla bakmayı bilenler,
her günün gündüzünü dünya hayatı, gecesini kabir hayatı, sabahını
“ba’sü ba’de’l-mevt” (öldükten sonra diriliş) bilirler. Yatağa
kabre girer gibi girerler ve büyük mahkemede Hakimler Hakimi’nin
huzurunda hesaba çekilmeden önce vicdan mahkemelerinde kendilerini
hesaba çekerler. Yukarıdaki gerçek şu ölümsüz hikmette
ifadesini bulmuştur: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl
ölürseniz öyle dirilirsiniz, nasıl dirilirseniz öyle mahşere çıkarsınız.”
Bu hikmet Reisü’l-Kurra Abdurrahman Gürses hocamızın vefatıyla bir
kez daha kendini hatırlattı. Abdurrahman Gürses Hoca, 93 yıllık
Kur’an hizmetiyle geçen güzel bir ömre, güzel bir ölümle veda
etti. 1974’te, Türkiye’nin resmen ilk defa üye olduğu İslam
Konferansı Örgütü’nün İstanbul’da yapılan Dışişleri Bakanları
Toplantısında vücuh kıraatla (tüm meşhur kıraatların bir arada
okunması) okuduğu aşr-i şerif ile, katılan bakanları büyüleyen
unutulmaz bir Kur’an ziyafeti vermişti. Doğrusunu söylemek grekirse
Hoca’nın okuyuşundaki dokunaklılığı ve lezzeti, bugün ‘İstanbul
ağzı’yla Kur’an okuyan kârîlerin hiçbirinde bulamamaktayım. Bu
nedendir ki uzun süredir ‘Kahire ağzı’nı tercih etmekteyim. Abdurrahman Hoca uzun süredir yataktaydı.
Son kez ziyaret için randevu isteğimizi yakınları, “buyurun ama,
bilinci kapalı derecede ağır hasta” diyerek cevaplamışlardı. Evet
bilinci her şeye kapanmış fakat bir şeye açıktı: Kur’an’a. Tıpkı
şairin “Dünyaya kapalı Allah’a açık” dediği misal. Kuran okumanın, Tek Parti diktasının üzerinden
bu kadar yıl geçtikten sonra, Tek Parti’nin hortlayan ruhu tarafından
tekrar yasaklandığına vakıf olamadı. Kim bilir, belki de İlahi
Kudret’in eli, Hocaefendi’nin bilincini, bu utancı görüp de kahrından
ölmesin, gözleri arkada gitmesin diye kapattı. O, Kur’an’ın hem hafızıydı hem de
muhafızı. Bu yüzdendi ki, daha genç yaşında sistemin hışmına uğramış,
bir çok günahsız mazlum gibi, o da haritada o güne kadar yerini dahi
bilmediği Menemen’de kotarılan provokasyonun kurbanları arasında yer
alarak, işkence ve zindanlardan geçmişti. O, her biri bir sadaka-yı cariye olan onlarca talebesi ve gök kubbede bıraktığı hoş sada ile amelini öldükten sonra da yaşatmayı bilen bahtiyarlar arasında yer aldı. Vurulduktan sonra koşan atlar gibi, öldükten sonra da süren bir eylem bıraktı; kendi gitti fakat eylemi kendi kendini gerçekleştirip sahibinin hesabına gelir getirmeye devam edecek. “Nasihat istiyorsan ölüm yeter” Evet, öyle diyor ölümsüzler kervanının
serdarı Hz. Peygamber. Abdurrahman Hoca’nın ölümü, ölümü
unutanlarımız, ölüme hazırlıksız olanlarımız için bir ‘nümune-i
imtisal’ teşkil etmeli. Çünkü, “güzel ölüm” olduğu gibi, “çirkin
ölüm” de vardır. Güzel yaşayanlar güzel ölürler. Her birimiz, yaşadığımız şu imtihan dünyasında,
özellikle içinden geçtiğimiz şu musibet demlerinde, nasıl bir duruş
ortaya koyduğumuzu sorgulamalıyız. Dahası, İslam’a nisbetimizin
sahihliğini, Allah’la ve kendimizle olan ilişkimizi, imana ve inkara
karşı duruşumuzu test etmeliyiz. Allah yolunda yaşayanlar, o yolda ölüyorlar.
Tağut yolunda yaşayanlar da, o yolda telef oluyorlar. Müslüman
olmak bir iddiadır, hem de iddiaların en büyüğü. İdialar isbat
ister; elbet müslümanlık iddiası da isbat ister. “Ben berberim!”
demenin bile bir isbat zemini vardır; bu iddiada bulunan insandan tıraş
etmesi istenir. “Berberim ama, hayatta hiç tıraş etmedim” diyen
adamı ise kimse ciddiye almaz. Onun iddiası, sadece isbatlanmamış bir
iddia olarak kalır. “Ben müslümanım!” demek “Ben berberim!”
emekten daha aşağı, daha değersiz bir iddia değildir. İddia ne kadar
büyükse isbatı da o kadar büyük olur. Bugün, “Ben müslümanım!” diyenlere
sorulacak ilk soru “Ciddi misin?” sorusudur. Ciddi olmayanın iddiasını
kul bile ciddiye almazken Allah neden ciddiye alsın. Kendisini ciddiye
alanlar, inancını da ciddiye alırlar. İnançlarına yönelik saldırılara,
onu ciddiye aldıkları oranda tepki gösterirler. Olaylara ve hayata inançlarını
merkeze alarak bakarlar. Abdurrahman Gürses Hoca, inancını
ciddiye aldı. İnancı uğrunda bir hayat yaşadı. Kur’an’ı sadece
kıraat ve talim ettirmedi, onu öz benliğinde bir kişiliğe dönüştürdü
ve kendisi Allah’ın yürüyen bir ayeti oldu. İhtisasında bir numara
oldu ve o alanda hizmet etti. Yüzü aktı ve yüzümüzü ağarttı; darısı hepimizin başına. Ve bir teklif İlgili firma ve şahıslara buradan bir
teklifte bulunmak istiyorum. Abdurrahman Hoca’nın tınısı hâlâ
kulaklarımda çınlayan ve gerçekten kendisini çağımızdaki Kur’an
karilerinin en özgünlerinden yapan o içli ve kendine özgü tarzıyla
okuduğu İsra, Meryem ve Yusuf surelerinin de içinde bulunduğu (özellikle
vücuh olarak okuduğu) seçme aşirler, bir keset ve CD’de toplanmalı. Bu şekilde, hem merhumun hatırası ebedileştirilecek, hem de Kur’an aşıklarına bir ziyafet çekilmiş olacaktır. ( 16 Ağustos 1999 ) |